30 Ekim 2008 Perşembe

Hocam, sen virüs nasıl yayılır bilir misin?

4 Perdelik Trajikomedi
Perde 1
"Tüm Kapatmalar Hukuka Aykırı isimli" yazı Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Yaman Akdeniz ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi üyesi Kerem Altıparmak tarafından yazılmış ve 20 Ekim'de bianet'te yayınlanmıştı. Oktar'ın bugüne kadar aynı gerekçelerle Silivri ve Gebze mahkemelerine yaptığı başvuruların sonucunda 61 sitenin erişime kapatıldığını hatırlatan Akdeniz ve Altıparmak, bu durumun mahkemelerin yorum yöntemlerini kullanmasıyla ilgili bir sorundan kaynaklandığını belirtiyordu. Buna göre, 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"u es geçen mahkemeler, hakaretle ilgili diğer düzenlemeleri uyguluyor. Oysa, konuya ilişkin özel bir düzenleme getiren 5651 sayılı kanunun uygulanması gerekir. Bu kanunda da sitelerin erişime kapatılması gibi bir düzenleme bulunmuyor. Akdeniz ve Altıparmak, hali hazırda kapatılacak siteye kapatmadan önce savunma hakkı verilmediğine, birçok durumda kapatmaya gerekçe gösterilmediğine de dikkat çekiyordu.
Yazının tamamı için

Perde 2
A.O ve avukatları Bianet'e, aba altından soba gösteren bir tehdit mektubu yollarlar, ki bu mektubun tarzı yaklaşık şöyledir: "Sitedeki, müvekkillerim ile ilgili söz konusu hukuka aykırı
yayınların 24 saat içinde yayından çıkarılmasını talep ediyor, aksi halde bu yayınların kaldırılması amacıyla mahkemeye başvurmak zorunda kalacağımızı ihtaren bildiriyoruz. Benzeri durumda, Türk Mahkemeleri başta wordpress.com, richarddawkins.net, egitimsen.org.tr ve
groups.google, gazetevatan.com sitesi olmak üzere çok sayıda internet sitesine Türkiye'den erişimi yasaklamışlardır. Bu nedenle milyonlarca kişi halen bu sitelere Türkiye'den ulaşılamamaktadır."
Yazının tamamı için

Perde 3
Bianet bu tehdite aldırmaz, avukatlara sorar, ilgili yazıda hakaret
içeren hiçbir şey olmadığını vurgular, bir de utanmadan "kapamıyoruz"
diye bir yazı koyar ana sayfasına.
Yazının tamamı için

Perde 4
Ama işte internet öyle bir şeydir ki, okunmasını istemediğiniz yazılar
bile, bir bakarsınız bloglarla, gazete yorumlarıyla, facebook'la,
email gruplarıyla, ekşi'de, sosyomat'ta, wiki'de, bigu'da,
friendfeed'de, twitter'da ve daha binlerce sosyal platformda birden
yayılıverir. Bu bilgi çağında bilgiye erişimi engellemek zor be hocam,
ne yaparsın.

Ha bir de, tdk.gov.tr katkılarıyla bilginize sunarız:
Eleştiri - is. 1. Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış
yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit.
Hakaret - is. (haka:ret) 1. Onur kırma, onura dokunma. 2. Küçültücü
söz veya davranış.

Sansüre Sansür Hareketi
http://www.sansuresansur.org

21 Ekim 2008 Salı

Semra kaynanadan İvediğe

Dest-i kabusun üstüne Recep İvedik harikuladesinden de bahsetmek istiyorum. Hadi anlıyorum bi derece semra kaynanayı, oğlu evlenme yaşında, özel bi kanalda evlendirme programı var, e paraya da ihtiyaçları var katılıyorlar yarışmaya. Dikkat çekmezsen kazanamayacağın bir şey de bu, malum bunun için de anne oğul oldukça fazla şey yaptılar. E her yapılan şey başka bir sonucu doğurduğundan da olanlar oldu, buna katlanmak zorundalardı, ama ben de şehit gibi Ata'nın türk bayrağına sarılmasına pek anlam veremedim o ayrı. Oğlunun da yasını sürmek yerine oğlunun uğruna vefat ettiği gibi bir programı sunuyor da olması tesadüf mü, hırs mı, yoksa yaad etmek mi bilemiyorum, o sanırım Semra kaynananın vicdanı. Herneyse böyle bir girişle İvediğe geçiyorum ve evet dayanamıyorum. Dikkat şahan çıkabilir izlenirken kahkahalar atılırken çok hoştu. Yavaşça o da özel kanallara kaydı, daha bir çok kitle edindi. Başka program denedi, olmadı ve baktıki seviliyor, film yapayım dedi. Şimdi bu karakterler tutmuşken neden tek karakter üzerine yoğunlaştı? Hepsi ile bir film yapsa çok daha hoşuma giderdi, ama tabi filmler bana özel yapılmıyor. Filmin konusuna gelince "kıro" diye tabir edilen bir insanın başına gelenler anlatılıyor. Ama ben bu kadar aşağılama, bu kadar küçük görme, sınıf yaratma ve kategorize etme görmedim. Filmi tesadüfen Ankara'dan İstanbul'a dönerken geldiğim otobüs firmasının yayınlamasıyla izleme fırsatı buldum. Ve gerçekten bilmiyorum diğerlerini ama gözümü kırpmadan ve tamamen tebessümsüz yer yer uyuyarak izledim. Daha fazla bir şey söylemek istemiyorum ama bence Türkiye'nin bu filmlere ihtiyacı yok. Gerçekten yok. Belki evlendirme programları bir derece ama bu denli kendimizi aşağılayıcı küçük göstermeci filmlere ihtiyacımız yok. Ve üstelik bu film inanılmaz bir gişe yapıyor ve bu yüzden de devam filmi geliyor. Duyduğuma göre Beyazıt Öztürk de karakterleriyle bi film yapacakmış, umarım o daha başarılı bir şey yapar ve Şahan'nın düştüğü hataya düşmez.

16 Ekim 2008 Perşembe

dest-i kabus

Belki de böyle bir habere burada yer vermemeliyim, diye düşünüyor da olsam kendimi durduramadım. Bir süre evvel kişisel blogumda ya da bir başka blogda bir yorum olarak TV'deki evlilik programları hakkındaki görüşümü haykırarak beyan etmiştim.

Bir zamanların cadı kaynanası olarak ve kanımca şu andaki evlilik programlarından daha rezil olan kendine çiftleşecek bir eş bulamayanların üreme beyanını alenen gerçekleştiren programlardan birinde tanıdığımız, tabularıyla bir kesimin hayranlığını kazanıp bir kesimde üzerine kusma isteği uyandıran Semra Hanım; zekasına, Türk annesi duruşuna sahip oluşuna, alnının açıklığına, iffetine, gözü pekliğine güvenen Semra Hanım... Boşandığı kocasıyla, benim de kızım var acaba dilimi tutsam mı diye düşünmeden milletin namusuna dil uzatan o Semra Hanım... Oğlunu bir medya maymunu haline gelmeside rol oynayıp onu gencecik yaşında ve hiç kimseye yakışmayacak bir ölümle kaybeden Semra Hanım...

Medyanın yüzüne yeni bir maske takmasına müsaade etmiş zât-ı âlîleri. Flash TV'de haftaiçi her gün 15:30'da önceden akordu yapılmış ses tonu ve yüzüne yerleştirilmiş tebessümüyle milletin çiftleşmesine öncülük ediyor.

Sıradan bir Türk kadınının hiçliğiyle bir anda popüler olarak medyayı yıllarca oyalamasını -ki medyanın benim literatürümdeki tek anlamı da bundan ibarettir, tüm ailesiyle milyonların önünde insanda gurur bırakmayacak olaylar yaşamasını, her şeyin ötesinde gencecik evladını bulaştığı bu pis ortamın içinde kaybettikten sonra bu rollerle oynamaya devam edişi aklım almıyor, alamıyor.

Susmadım, susamadım.

3 Ekim 2008 Cuma

Breastfeeding!

The International Breastfeeding Symbol
Aman göğüslerim bozulmasın, aman canım yanmasın... Artık anneler bebeklerini emzirmiyor. Bir kısmı da bu korkuları taşırken bir yandan emzirmek istese de emzirEmiyor.

Emzirmeyle alakalı üçük bilgilerin yer almasının yanı sıra anne-bebek blogları için hazırlanmış bir sembolun yer aldığı bir site bu. Malum doğal olana dönüş moda. Bu şekilde bir sembol bloglarda dönüp durdukça belki birileri de geri döner ona...

24 Eylül 2008 Çarşamba

Pick Me!

Kendi blog'umda Galata Tasarım Fuarı ve doğumgünümde boy boy Pick Me! resimlerini yayınlamıştım diye hatırlıyorum. Yukarıdaki görselde yeni paketleri içine yerleştirilmiş, yeni Pick Me!ler var. Pick Me'ler artık sadece akrilikten değil, dilediğiniz parçayı metal olarak da seçebiliyorsunuz!

Pick Me! saatlerden aşağıda asılı duranı, dengesizliğiyle beni kendisine tav eden. Bunu not düşmeden geçemedim.
Pick Me!lerden az daha söz etmek gerekirse... Kolyeler, küpeler, yüzükler, anahtarlıklar, yaka iğneleri derken artık Pick Me! mumluklar da masalarımızı süslemeye hazır hale gelmiş. Zaten birbirinden eğlenceli olan Pick Me!lerin en eğlencelilerinden biri boynumuza incecik bir telle asılmış adamlar ile farklı renk ve model seçeneklerini birleştirerek meydana getirme şansınızın oldu yüzükler. Yüzükler kamasutra modelleri, kedi, balık, melek ve şeytandan oluşuyor. Dilerseniz kedi kuyruklu bir balık veya balık kuyruklu bir kediniz bile olabiliyor. Kim sizi tutabilir ki?
Pick Me! satış noktalarından bazıları: İstanbul Modern, Blisskiss
Pick Me! web sayfası
Pick Me! haberlerinin ve sizin Pick Me!lerinizle çekilmiş fotoğraflarınızın yayınlandığı Pick Me! blog
Ve Galata Tasarım'da Sadi Tekin'likten saditekinnoktakom olarak tanınmaya doğru yol alan tasarımcımız Sadi Tekin'in en bir harika tasarımı -kanaatimce: saditekinnoktakom

22 Eylül 2008 Pazartesi

Groovy Dancing Girl

Önce bu vardı :

Link: Groovy Dancing Girl



Geçen sene bir vakitlerde ilk olarak stumbleupon'dan, sonra olası her doğrultudan aynı videoyu defalarca izledik. Daft Punk'ın değişmez loopable fon şarkısı Harder,Faster,Better,Stronger'ı yavaşlatıp kafasına göre takılan sevimli yaratık izledikçe kusma yerine giderek artan bir yeme isteği uyandırıyordu bünyede. "Kimdir bu kız?" sorusunu takıntı haline getirenler internette bitmek bilmez aramalar yapmışlardır ve bir sonuca ulaşamamışlardır eminim. Ben yapmadım tabii ki :).

Nisan'da ortaya çıkan yeni 3 videoyla gizem çözülmüş, yeni haberimiz oluyor. Ünlü Fransız moda şirketi Etam yeni kampanyalarına fotomodellik için harıl harıl isimsiz bir yüz ararken videoyu izleyip Sophie Merry'yi denemeye karar veriyor.

Link: Sophie Merry a modern Fairy tale Part1




Link: Sophie Merry a modern Fairy tale Part2



Bir de stüdyo ortamında uydurmasyon Daft'vari bir şarkı icat edip yeni videolar çekmişler.

Link: Groovy Dancing Girl for Etam 1



Link: Groovy Dancing Girl for Etam 2



Haneke'nin Funny Games'e Naomi Watt'lı Funny Games US çekmesini hatırlatmadı değil bütün fenomen. İnternet ünlülerini hala tam olarak kabullenebilmiş değilim ama önümüzdeki yıllarda internetten ünlenmek çok değişik haller alacak gibi duruyor.

Son olarak stüdyo çekimlerinin en şıkı var

Link: Groovy Dancing Girl # 3 ~ Squarepusher



Squarepusher'a dansetmek...Idm dinlemeye başladığımda heavy metal'e benzerliginden dolayı en rahat alıştığım elektronik tarzı olmuştu. Malum Intelligent Dance Music dansetmeyi beraberinde getirse de her tarafı aksaklarla bezeli bir müzik tarzında nasıl dansedilebileceğini hayal edememiştim. Haydi caza kayan Squarepusher'la bu iş biraz olmuş, hala Venetian Snares'te sallanmanın ötesinde ne yapılabileceğini düşünemiyorum.

13 Eylül 2008 Cumartesi

Kokteyl !

Absinth görünce aklıma o bayıldığımm kokteyller geldi. Alkol içmeyi severim, ama öyle hammallık yapmayı sevmem. Bira içeyim ucuz olsuncu değilim pek, bir kokteyl içeyim 4 birama denk olsuncuyum. Yine ucuz oluyor ayrı konu. Dışarda içmeyi kalabalık olduğunda severim veya bir partidir konserdir olduğğunda, yoksa evde içmek ayrı keyifli, hele de kendi kokteylini kendin hazırlıyorsan. Votka seven, tatlı tadı seven, koktyl seven varsa şu tarife bayılacaklardır eminim:



Alınması gerekenler: Bir şişe votka, 3-4 portakal, 1 greyfurt(olmasa da olur), bir ufak şişe nar suyu (hatta nar sıkabiliyorsanız sahici nar da olur), bir adet limon, 1 veya 2 tane (zevke göre) limonlu soda, bi'kaç nane yaprağı ve tabikii buz.



Sürahimizin içine votkayı koyup, suyunu sıktığımız portakalı ve greyfurtu ekleyip güzelce çalkalayın, sonra nar suyunu ekleyin. Limonu ikiye kesin bir yarısının suyunu sürahiye ekleyin diğer yarısını dilimleyip sürahinin içine koyun. Gazı kaçmaması için limonlu sodayı henüz eklemiyoruz. Sonra bu güzelim sürahiyi 20 dk. kadar buzdalabında bekletin. 20 dk. sonra alın ve limonlu sodayı ekleyin. Daha sonra buzu isterseniz tam halinde isterseniz bir torba içine koyup kaşıkla kırıp sürahinin içine nane yapraklarıyla beraber koyun. Veee işte servise hazır Sophie'den mutfağınızaa her daim içilebilecek bir kış kokteyli :)

Bunun dışında şu şekil alternatifler de yok değil tabi. Bilen bilir, yemeksepeti'nde East'n Bull diye bir hediye seçeneği ve satın alma seçeneği vardır. Ben her alışverişimde almak istiyorum ya da o hediye bana çıksın istiyprum ama olmuyor. Bu East'n Bull denen marka çok güzel kokteyl malzemeleri satıyor, biraz daha kalite arıyorsanız bence önce bunu deneyin. Ayrıca kendi internet sitelerinde de kendi ürünleriyle yapılabilecek kokteylleri bulmanız mümkün. Ayrıca, meraklısı olduğumdan Alkım raflarında dikkatimi çeken bir kitap vardı: 1001 Kokteyl adında.. orda da ismi gibi 1001 kokteyl bulunuyor... İçeriğinde bilmediğimiz markaları veya "şeyleri" görmek mümkün ama çok değişik ve kolay yapılan şeyler de var. Punch lardan kokteyllere uzanıyor seçenekleri.

12 Eylül 2008 Cuma

The Elevation

Litvanyalı grafik sanatçısı Natalie Shau'dan Lydia Courtielle'in takı tasarımlarını duyurduğumuz haberde söz etmiştik. Şimdi de Elevation isimli absinth markası üç genç sanatçıya absinth şişeleri ve kutuları tasarlatarak özel bir seri hazırlamış. Shau da her zamanki çizgisini koruyarak hazırladığı şişe ve kutu tasarımıyla bu üçlüdeki yerini almış.

Seride yer alan diğer iki şişenin tasarımlarıysa Chet Zar ve Mimi S. isimli sanatçılara ait.

Chet Zar, Hellboy ve The Ring gibi filmlerde yaratık tasarımları ve makyaj efektleri yaparak yer almış. Yağlıboya çalışmalarının çoğunlukla darkly surreal & darkly humorous (karanlık sürreal çalışmalar ve kara mizah) olduğu belirtilmiş sitede.

Mimi S. ise 1974, Berlin doğumlu bir sanatçı. Çalışmalarında kadın tabiatının karanlık yüzünü anlatan temaları işlemekten pek hoşlanmaktaymış kendisi ki madem öyle, onu da seviverdik.


50€'dan satışı gerçekleştirilen bu harikulade tasarımlara ve pek tabii ki içindeki absinth'e markanın web sayfasından ulaşabilirsiniz. Koleksiyoncusuna duyurulur.

7 Eylül 2008 Pazar

Converse Kurt Cobain Serisi



Bir daha asla Converse giymeyeceğim, derken yeni okulumun arnavut kaldırımları, bayırları ayaklarımı yeniden Converse'lerin içinde bulmama neden oldu.

Yeni sezonun Converse'leri Kurt Cobain'in imzasından, günlüklerinden, şimdiye dek görülmemiş (hani çok da matah değiller de) çizimlerinden ve Come As You Are'ın da sözlerini içeren bir modelden oluşuyor. Beni en çok eğlendirense ayakkabının tabanlığında yazan "Punk Rock means freedom" sözü oldu.





Come As you Are demişken:

4 Eylül 2008 Perşembe

Free People

Ne mutlu bize ki mailler, postalar almaya başladık; yorumlar gelir oldu. Free People'da bu mesajlardan biriyle gelen bir eklenti oldu. Hem site içeriğiyle ilgili bir görsel bilgilendirmeyi hem de stil örneğini bir arada vererek kolaya kaçayım dedim.

Her şey çok güzel, free people muhteşem; ama fiyatları da bir o kadar muhteşem. Bir süre daha fotoğraflarla stil örnekleri yaratmaya devam edeceğiz demek oluyor bu sanırım!


Vintage döndü döneli saç örgüsü modelleri bilhassa tunik elbiselerde yeniden peyda oldu. Nedendir bilemesem de ben bu modeli en çok gri tonlarına yakıştırıyorum. Resimdeki modelin cepleri ve bilhassa arkadaki o minnacık fiyonk detayı aklımı başımdan aldı (bu blogda ne çok kullanıyorum bu tanımlamayı!)
Yazık ki resimlerde görülen mor renkli bluz elbiseye dahil değil. Rengiyle, kol detaylarıyla ve deseniyle pek beğendim kendisini de. Web sayfasını ziyaret ederseniz ürünün farklı renklerinin farklı şekillerde kullanışını da görebilirsiniz.
Tunik fiyatı $128.
Uzun çorapları sevmemin nedeni uzun çoraplı kız Pipin midir bilmiyorum ama giyebilecek bacağa sahip olan her hatun kişisinin en az bir defa denemesi gereken bir model olduğunu düşünüyorum.
Ayakta yamuk yumuk durmaları nedeniyle bir türlü çorapta dik çizgilerle anlaşamamış olsam bile çizgili çoraplar vazgeçilmez!
Over the Knee çorapların fiyatı $24
Peki siz de benim gibi bu ayakkabıların modelini en çok vurgulayacak çorapların yukarıdaki çizgililer, çorapları da en çok teşhir edecek ayakabbıların bunlar olduğunu düşünmüyor musunuz?

Dolgu topuklar bele rahatlık sağlayıp ayağın yere daha dengeli basmasını sağlarken ayakların hediye paketini andırır görüntüsü bana bu ayakkabıları daha da sevdirdi!

Sayfanın en uygun fiyatlı ürünlerinden biri: $98
Gözlükler husundaki takıntım artık su götürmez bir şekilde ortada duruyor olsa gerek. Kesenin ağzını açmışken bu cicileri metal çerçeveli bu rengarenk gözlükler anca keser! $198
Dolabımda buna çok benzeyen 80lerden kalma, anneme ait, taba renkli bir pardesü duruyor. Senelerden beri onu bu boylarda kestirip yeniden şekillendirmeyi düşünüyorum ama bir türlü nasip olmadı. Hem havalar hazır soğumaktayken takımımız eksik kalmasın, üşütmeyelim diyerek hem de kendime dolapta beklemekte olan pardesüyü hatırlatma amacıyla araya sıkıştırıverdim. Pek hoş, oldukça yavan ama pek de şık. $198

Seçtiğim resimde her ne kadar belli olmuyor olsa da yukarıda gördüğünüz miniminnacık bir omuz çantası, bir nevi cüzdan. $58

1 Eylül 2008 Pazartesi

Gözlüğüm Olmadan Asla, dememiş miydim?

Bir evvelki vintage gözlük satış sitesinden aşağı kalmayacak fiyatlarıyla klasik.org'dan da 30'lu yıllara ait markasız veya türlü markaların gözlüklerine ulaşmak mümkün. Tasarımlar gerçekten ilgi çekici; ayrıca bazı modellerle karşılaştıkça günümüzün taşlı, ışıl ışıl parlayan gözlüklerini bir anda sade buluverdim.

70lere ait bir GIVENCHY
60lardan kalma bir RENAULD, USA
60lardan kalma bir SWANK, Fransız; erkek modeli.
Bu sefer 70lere ait bir Fransız, erkek gözlüğü.

60lardan kalma bir Fransız.
Yine yeni yeniden 60lar ve MAY.
60lardan kalma bir PIERRE CARDIN.
60ların gözlükleri konuşmaya devam ediyor: RAY-BAN.

31 Ağustos 2008 Pazar

Ruche



Shop Ruche website
Shop Ruche blog

Arkadaşım Şeytan

Fatih (Mazhar Alanson) geçimini grubuyla (burada MFÖ olmayan MFÖ oluyor) beraber barlarda sahne alarak ve reklam/film seslendirmeleri yaparak sağlayan ve bundan tatmin olmayan, hırslı bir müzisyendir. Yaptığı işler çevresindeki insanlardan yeteri kadar beğeni görmeyince onlardan biraz uzaklaşmış ve yakın bir dost olarak kendisine bir gelinlikçi dükkanındaki vitrin mankenini seçmiştir.

Bu dertleşmelerden birinde istediklerine sahip olabilmek için gerekirse ruhunu Şeytan'a satabileceğinden söz eder Fatih ve akabinde film başlar.

Şeytan'ımız gerçek hayatta şeytana pabunu ters giydirebileceğine inandığım Ali Poyrazoğlu, yönetmenimiz Atıf Yılmaz, yıl 1988. Günümüz insanının Şeytan'ı nasıl da solladığının hikayesi.

Severek defalarca izleyebileceğim bir film. Denemediyseniz ayıptır, deneyin ;)



30 Ağustos 2008 Cumartesi

Jeux D'enfants !

Herkes aşık olmayı sever hep aşık olmayı bekler... Kızlar beyaz atlı prensini, erkekler ise uyuyan güzelini bulmaya çalışır. Masalları hayatımızın gerçeği gibi algılayıp öyle imiş gibi davranır ve hep o "imkansız"a ulaşmaya çalışırız. Jeux D'enfants da masalsı bir kutu oyunuyla başlayıp, tutkunun ve şehvetin insanları nasıl etkisi altında bırakabilceğini ve bunun tüm hayatımızı nasıl etkileyebileceğini gösteriyor. Para belki de herşeye sahip olmamıza yardım ediyor gibi gözükse de aşkı malesef paranın yettiği yerlerde bulamıyoruz (hoş bulanlar var, o yüzden söz meclisten dışarı). Tutkunun her şeyin ötesine geçtiği sevimli bu hikayenin bayan baş karakterinin adı da buradaki ismim: Sophie. Bu kadar buraya yazmışken onu da tanıtmamak saygısızlık olurdu. Sophie Polonyalı, uzun kahverengi saçlara sahip özgür ruhlu bir kadın. Kafasına eseni yapan, yeri geldi mi utangaç olan, inanılmaz derecede inatçı olan (bana benzediği burdan belli), tuttuğunu da koparan bir karakter bu Sophie. Filmde küçüklüğünden yaşlılığına dek Sophie'yi gözlemleyebiliyoruz tabi ki, Julien ile birlikte. Julien de filmin erkek baş oyuncusu. Sophie'nin sevdiceği. Julien de Sophie'ye benzer karaktere sahip ama tek bir fark var bunu da filmden bir kaç replikle kısaca özetlemek istiyorum :


Sophie: Büyüyünce ne olucaksın?

Julien: Diktatör!

Sophie: Diktatör mü? Gerçekten mi?

Julien: Kesinlikle.. kölelerimde olucak.. Her perşembe işkence yapacağım. Sen?

Sophie: Ben söyleyemem, saçma bulursun!

Julien: Hayır, söyle..

Sophie: Hoşuna gitmez..

Julien: Ben sana dedim ama.. Söyle!

Sophie: Turta olucam.. "Kayısılı turta". :)



****Filmin ana nesnesi o meşhur kutu.


****İlk kutu anlaşmaları sırasındaki ilk öpücükleri

****Gençliklerindeki bir var mısın yok musunun sonu :) Sophie sütyenini üstüne geçirerek sınavı girmeyi kabul etmiştir :)


****Yetişkinlik dönemleri buluşma az sonra öpüşecekler sahnesi :)

29 Ağustos 2008 Cuma

Onsuz Olmaz!

Yaz-kış demeden vazgeçemediğim en önemli aksesuar güneş gözlüklerim. Artık aldığım gözlükleri annemden nasıl saklasam, ne yapsam da ortaya çıkarsam şaşırmış bir haldeyim. Pek tabii ki güneş gözlüklerinin yeniden bu denli rağbet görüyor olmasının altında vintage kokusu var.

Bu defa kesenin ağzını biraz daha açmak gerekiyor ama. Göz konusu şakaya gelmeyecek kadar hassasken kullandığınız camın kalitesine özen göstermemek imkansız. Hal böyle olunca, bir de özel tasarım çerçeveler işin içine karışınca takacağınız bir gözlük için ortaya bir servet dökmeniz gerekiyor.

Her şeyin bir çözümü var ama değil mi? Artık Accesorize gibi markalara ait güneş gözlüklerinin camları pazar malı gözlüklerin camları gibi kör edici değil. Yoğun güneş ışığına karşı kullanmadığınız takdirde gözünüze pek de kötü davranmıyorlar ve fiyatları oldukça uygun.

Accesorize, Zara, Topshop, Mango, River Island gibi markaların çerçevelerini alıp onların gözlük camlarıyla oynamaya ne dersiniz peki? Ray-Ban cam taktırsanız bile herhangi bir Ray-Ban fiyatından çok daha uygun bir fiyata mal olacaktır size ;)


Bunları araya sıkıştırdım ama yönleneceğiniz site kaliteli ve şık gözlüklerin bir arada olduğu bir gözlük cenneti!